29 Mayıs 2017 Pazartesi

Bizden

Tansiyon ilacı kullanmaya başladığımdan beri yaşam kalitem büyük oranda düştü. Yan etkileri fazlaca rahatsız edince iki üç ayda bir gidip ilacı değiştiriyorum.
Bla bla bla.
Yine ilaç değiştirmek için doktorun yanındayım. Şikâyetlerimi söylüyorum. Doktor ekrandan bakıp:
“Abla, senin ilacı birkaç kez değiştirmişiz zaten?”
“Biliyorum, ben de oradaydım da bu ilaç küçük tansiyonu normale getirdi de büyük tansiyon da yerlerde, bolumu bırak kafamı kaldıramıyorum.” İkram bey dalgasını geçiyor:
“Bu kaçıncı ilaç hatun? Sana verecek ilaç kalmadı. Sana yarıycak ilacı daha üretmediler.” Doktor da şakacı, neşeli bir beyefendi, katılıyor İkram Beye:
“Son ilacı yazıyorum abla, başka çeşit kalmadı bak ona göre…” Kapıya doğru yürürken bir yanda:
“Brütüs, n’olcak!” diye söyleniyorum. Doktorla yanındaki memurun kahkahaları koridora taşıyor.

Otobüsteyiz. Ben bir bayanın yanındaki boş yere oturuyorum. İkram bey de tek koltuk sırasında en arka koltuğa oturuyor. Önündeki tek sıra beş koltukta da nasıl bir denk gelmeyse arka arkaya beş tane adam oturuyor ama hepsi de kel. Birkaç durak sonra yanımdaki bayan otobüsten inince İkram beyi yanıma çağırıyorum. Önce gelmek istemiyor ama benim gülmemek için dudaklarımı kemirdiğimi görüyor ve merak galip geliyor.
“N’oldu hatun? Ben iyiydim orda.”
“Yok” diyorum, “Gitme otur yanımda.”
“Korkuyor musun yoksa?”
“Keller birliğini bozmandan korkuyorum, evet!”

Ejderha sabrımı sınıyor. Son zamanlarda sürekli kavga modunda konuşuyor bizimle. Tehtidvâri cevaplar, ters ters bakışlar, sinir bozucu gülmeler falan… Sonunda sinirim zıplıyor ve açıyorum ağzımı:
“Bana bak! Kafadan bakalı olmak istiyorsan az biraz daha yaklaş bana. Sınırlardayım, çok az kaldı!”
“Ne diyon anne?”
“Bacaklarını ayırırım diyorum. Kalamar gibi kafadan bacaklı olursun!” Kahkahalar eşliğinde Ejderha derdini anlatmaya başlıyor ve birlikte çözüm arıyoruz.

Kardeşim Tenbelağa’yı nisanın yirmi ikisinde sözledik. Tam onbeş gün sonra beni aradı. Tophane kabadayısı edasıyla:
“Abla!!!”
“Efendim Tenbelağacım.”

“Ben sözü atacam.”
“………….”
“Abla! Ablaaa! Orda mısın kız?”
“Kız anandır! Niye sözlendin, niye sözü atıyosun?” birkaç gerekçe sayıyor ama bana göre geçerli değil bu gerekçeler söz atmak için. Biraz da büyük olmanın verdiği sorumluluk yüküyle yapıcı olamaya çalışarak konuşuyorum, hiç değilse bir süre daha beklemesini söylüyorum ama bizimki inada binmiş bir kere.
“Yok” diyor. “Karalıyım sözü atacam.” Söz yapılmadan önce çok dil döktüm, acele etmeyin ikiniz de daha çok gençsiniz diye ama dinletemedim. Anlıyorum ki şimdi de dinlemeyecek:
“Yardır Saldıray! At sözü, yüzüğü. Ne yapayım!” deyip telefonu kapatıyorum. On beş gündür hala sözü atacak.

Okulda kermes yapıyoruz. Çocukların getirdiği, bizim okul aile birliği olarak esnaftan ve kendi evimizden getirdiğimiz yiyecekleri satıyoruz. Okulun önüne bir Porsche yanaşıyor. İki oğlan hayranlıkla bir kız boş bakışlarla arabayı inceliyorlar. Kız oğlanların hayranlığına bir anlam veremiyor ve:
“E, bu da araba işte!” deyince oğlanlardan biri:
“Kızım bu Porsce Porsche!” diye açıkladığını zannediyor. Kız yine anlamayarak:
“İşte ben de onu diyorum. N’olmuş Porsche’yse?”
Diğer oğlan lafa dalıyor bu kez:

“Bu arabanın anahtarını koysan kaldırıma o bile senden hızlı gider!”



Yaşadığım deneyimlerden sonra hayatı ti’ye almayı alışkanlık haline getiren, öğrendiğimden beri okumayı, lisedeki edebiyat öğretmenimin telkinlerinden sonra yazmayı hayatımın bir parçası yapmayı görev edinmiş bir faniyim.
BENZER YAYINLAR

8 yorum:

  1. haha gülerek okudum bütün yazıyı :) sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşarken pek gülünç olmuyor ama anlatırken ben de gülüyorum:)))

      Sil
  2. heeeey yaaa sonuncu en komiktiiiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ebeeet, o yüzden en sona onu koydum ki :DDD

      Sil
  3. Çok güldüm ya kaleminize sağlık :)

    YanıtlaSil
  4. Ayyy ne çok gülesim varmış.
    Anacım ben sana epeydir gelip gülmemişim ya ne çok şey kaybetmişim meğer.
    Kuzum benim.

    YanıtlaSil