Tansiyon ilacı kullanmaya
başladığımdan beri yaşam kalitem büyük oranda düştü. Yan etkileri fazlaca
rahatsız edince iki üç ayda bir gidip ilacı değiştiriyorum.
Bla bla bla.
Yine ilaç değiştirmek için
doktorun yanındayım. Şikâyetlerimi söylüyorum. Doktor ekrandan bakıp:
“Abla, senin ilacı birkaç kez
değiştirmişiz zaten?”
“Biliyorum, ben de oradaydım da
bu ilaç küçük tansiyonu normale getirdi de büyük tansiyon da yerlerde, bolumu
bırak kafamı kaldıramıyorum.” İkram bey dalgasını geçiyor:
“Bu kaçıncı ilaç hatun? Sana verecek
ilaç kalmadı. Sana yarıycak ilacı daha üretmediler.” Doktor da şakacı, neşeli
bir beyefendi, katılıyor İkram Beye:
“Son ilacı yazıyorum abla, başka
çeşit kalmadı bak ona göre…” Kapıya doğru yürürken bir yanda:
“Brütüs, n’olcak!” diye
söyleniyorum. Doktorla yanındaki memurun kahkahaları koridora taşıyor.
Otobüsteyiz. Ben bir bayanın
yanındaki boş yere oturuyorum. İkram bey de tek koltuk sırasında en arka
koltuğa oturuyor. Önündeki tek sıra beş koltukta da nasıl bir denk gelmeyse
arka arkaya beş tane adam oturuyor ama hepsi de kel. Birkaç durak sonra
yanımdaki bayan otobüsten inince İkram beyi yanıma çağırıyorum. Önce gelmek
istemiyor ama benim gülmemek için dudaklarımı kemirdiğimi görüyor ve merak
galip geliyor.
“N’oldu hatun? Ben iyiydim orda.”
“Yok” diyorum, “Gitme otur
yanımda.”
“Korkuyor musun yoksa?”
“Keller birliğini bozmandan
korkuyorum, evet!”
Ejderha sabrımı sınıyor. Son zamanlarda
sürekli kavga modunda konuşuyor bizimle. Tehtidvâri cevaplar, ters ters
bakışlar, sinir bozucu gülmeler falan… Sonunda sinirim zıplıyor ve açıyorum
ağzımı:
“Bana bak! Kafadan bakalı olmak
istiyorsan az biraz daha yaklaş bana. Sınırlardayım, çok az kaldı!”
“Ne diyon anne?”
“Bacaklarını ayırırım diyorum. Kalamar
gibi kafadan bacaklı olursun!” Kahkahalar eşliğinde Ejderha derdini anlatmaya
başlıyor ve birlikte çözüm arıyoruz.
Kardeşim Tenbelağa’yı nisanın
yirmi ikisinde sözledik. Tam onbeş gün sonra beni aradı. Tophane kabadayısı
edasıyla:
“Abla!!!”
“Efendim Tenbelağacım.”
“Ben sözü atacam.”
“………….”
“Abla! Ablaaa! Orda mısın kız?”
“Kız anandır! Niye sözlendin,
niye sözü atıyosun?” birkaç gerekçe sayıyor ama bana göre geçerli değil bu
gerekçeler söz atmak için. Biraz da büyük olmanın verdiği sorumluluk yüküyle yapıcı
olamaya çalışarak konuşuyorum, hiç değilse bir süre daha beklemesini söylüyorum
ama bizimki inada binmiş bir kere.
“Yok” diyor. “Karalıyım sözü
atacam.” Söz yapılmadan önce çok dil döktüm, acele etmeyin ikiniz de daha çok
gençsiniz diye ama dinletemedim. Anlıyorum ki şimdi de dinlemeyecek:
“Yardır Saldıray! At sözü,
yüzüğü. Ne yapayım!” deyip telefonu kapatıyorum. On beş gündür hala sözü atacak.
Okulda kermes yapıyoruz. Çocukların
getirdiği, bizim okul aile birliği olarak esnaftan ve kendi evimizden
getirdiğimiz yiyecekleri satıyoruz. Okulun önüne bir Porsche yanaşıyor. İki oğlan
hayranlıkla bir kız boş bakışlarla arabayı inceliyorlar. Kız oğlanların
hayranlığına bir anlam veremiyor ve:
“E, bu da araba işte!” deyince
oğlanlardan biri:
“Kızım bu Porsce Porsche!” diye
açıkladığını zannediyor. Kız yine anlamayarak:
“İşte ben de onu diyorum. N’olmuş
Porsche’yse?”
Diğer oğlan lafa dalıyor bu kez:
“Bu arabanın anahtarını koysan
kaldırıma o bile senden hızlı gider!”
haha gülerek okudum bütün yazıyı :) sevgiler...
YanıtlaSilYaşarken pek gülünç olmuyor ama anlatırken ben de gülüyorum:)))
Silheeeey yaaa sonuncu en komiktiiiii :)
YanıtlaSilEbeeet, o yüzden en sona onu koydum ki :DDD
SilÇok güldüm ya kaleminize sağlık :)
YanıtlaSilTeşekkürler :DDD
SilAyyy ne çok gülesim varmış.
YanıtlaSilAnacım ben sana epeydir gelip gülmemişim ya ne çok şey kaybetmişim meğer.
Kuzum benim.
Ehi ehi! Sık sık uğra :)))
Sil