26 Aralık 2017 Salı

BENİM DERTLİ BAŞIM

  Bizim tatlı komşu Kızçe geçenlerde bana oturmaya gelmişti. Laf arasında benden okumak için kitap isteyince kitaplığın önüne diktim bunu; seç, beğen, al, oku ama aldığın şekilde kitabı geri getir diyerek bıraktım seçimini yapsın. Uzun incelemeler sonunda da Harper Lee’nin Bülbülü Öldürmek’ini aldı gitti. On gün kadar sonra elinde kitaptan geri kalanlarla kapımda belirdi. Kitabın üstünde Bezelyenin mamasından tut, çay kahveye ve hatta, tarhana çorbasına kadar geniş bir menü mevcuttu. Kitabın halinden utanacağını
zannederken demez mi:

“Abla, o kadar okudum, bülbülü nerede öldürüyorlar, o sayfaları yırttınız mı yoksa?”
“He Kızçe, Ejderhanın öğle yemeğini sarmak için yırtmıştım. Tüh, bülbülü öldürdükleri sayfalara mı denk gelmiş?” 
Kitaplıktan bu sefer de Beyaz Zambaklar Ülkesinde’yi alırken:
“Abla Ejderhanın yemeğini sarmak için ben sana gazete veririm. Kitapları yırtma!” demez mi? Evde kağıt havlu, streç film, alüminyum folyo, peçete ve hatta saklama kaplarından dağlar oluşacak neredeyse ama Kızçe’ye yaptığım kinaye yine bana işte böyle döndü.

Kardeşim Şöferle bir yere gidiyoruz, araba muayeneye girecek, o sıralarda da cam filmlerinin sökülmesi kararı var, sökmeyenlere ceza yazıyorlar. Malum Şöfer taksicilik yaptığı için riske
girmemek için filmleri söktürmüş. İki de bir arabanın camlarına bakıp homurdanıyor. Dayanamayıp ne olduğunu sorduğumda patlıyor:
“Hale bak abla yaaa! Araba akvaryuma döndü, her taraftan ışıl ışıl görünüyor.”

Sitenin uydu alıcı anteninde bir sıkıntı var, tv. İzleyemiyoruz. Ejderha bakıyor ki dekoder çalışmıyor, ortaya konuşuyor:
“Dekoder kime bozulduysa artık trip atıyor, sorumlular özür dilesin çabuk.”

Geçenlerde İkram Bey benim için nalları dikti yatıyor demişti. Dün
ayakkabı almam lazım diyorum, Myna:
“Dur” diyor “bakayım en yakın nalbant nerde?”


Yeşil bir polar pijamam var evde giydiğim. Myna halasıyla telefonda konuşurken halası beni sormuş olmalı ki Örümcek adam filmindeki yeşil cine atıf yaparak:
“Yeşil cin gibi dolanıp duruyor işte!” yalnız bu sözlere Ejderhanın
tepkisi ilginç:
“Allahuekber!”

İkram Bey’in akrabası bir yakınımız eşiyle birlikte oturmaya geldi. Benim de ilaç saatim olduğu için ilacımı içince nedir ne değildir sorduktan sonra gayet ciddi akıl veriyor:
“Yenge çantandan, cebinden şekeri eksik etme. Bir de şeker hastaları az yiyip çok yiyecek. Yani çok yiyip az yiyecek.”
“Yani sık sık yiyip az az mı yiyecek?”
“Evet evet, aynen öyle.”
“Tamam da şeker ne alâkâ? Ben şeker hastası değilim ki, tansiyon hastasıyım. Benim derdim tuzla tuz!” dedikten sonra çayları tazelemek için mutfağa gidiyorum. Ejderha peşimden ağzı kulaklarında geliyor:

“Anne, adam “yengeyi kızdırdık galiba, hastasın işte, bir şey biliyoruz da söylüyoruz yani.” Dedi.” diye yumurtlayınca gülsem mi, ağlasam mı diye düşünüyorum.