Lise yıllarım unutulmaz
anılarla doludur. Sınıfta yarısından fazlası fırlama elli beş öğrenci,
öğretmenlere kök söktürürdük.
Boş derslerde sesi güzel
olan arkadaşlara şarkı söyletirdik meselâ. Benim yanımda oturan ve sınıftaki
dört Serpil’den biri olan Gökmen Serpil de tutturdu ben de söyliycem diye.
Söylesin de, bakalım sınıf dişi Ajdar’ı dinlemek istiyor mu? Kulaklarımı
tıkadım ve:” Hazırım, seni dinliyorum!” diye bağırdım. Hala görüştüğüm sınıf
arkadaşlarım bunu anlatıp gülerler.
Bir arkadaş fotoğraf
makinesi getirmiş, gruplar halinde çekiliyoruz. Yanımda en samimi arkadaşım
diğer bir Serpil olan Akbul var. Birbirinize sarılsanıza hatırlatmalarına
mukabil Akbul. Birbirinize sarılsanıza
hatırlatmalarına mukabil Akbul bana sarılmaya uzanırken ben diğer yanımdaki
ağaca hamle yapıp sarılıyorum. İzleyenler yerlerde. Bir de masum masum etrafa
bakınıyorum neye gülüyorlar diye.
Daha birçok anım var okulda
böyle. Birbirimizin arkasını topladığımız da olurdu, ele verdiğimiz de. Ama ille
de staj anılarım… Onların tadı tuzu bir başka…
Stajımı Sakarya Devlet
Hastanesinde yapıyorum. Benden başka otuza yakın ticaret lisesi stajyeri var,
ama üç kişi dışında muhasebe stajı yapan yok. Kimi hasta kabulde yatan
hastaların kaydını yapıyor, kimi arşivde taburcu olanların kaydını yapıp
dosyaları depoya götürüyor, kimi ameliyathane defterine kayıt yapıyor. Ben de
adli rapor denen yerde, karakollardan, mahkemelerden istenen hasta raporlarını
hazırlayan birimde çalışıyorum, bir görevim de ailesine teslim edilecek
cenazelerin teslim kayıtlarını hazırlayıp ailelere teslim etmek. İş böyle
olunca tabii olarak arşiv, depo, morg ve bazı servislerde cirit atıyorum.
Biz işe başlamadan önce
imam hatip okulu stajyerlerinden biri tırlatmış. Dokuz günlük çöl sıcaklarının
yaşandığı bayram tatilinin son gününde çarşıda yaşlı bir kadın bulmuşlar,
getirip morga koymuşlar. Tatil dönüşü hastane imamı bu stajyeri göndermiş, sen
ön hazırlıkları yap, ben de evrak dosyasını alıp geliyorum diye.
Çocuk morgun kapısını
açmış, bakmış gasil masasında yaşlı bir kadın üzerine örtülen çarşafı battaniye
gibi sarınmış, oturmuş etrafına bakınıp duruyor. Zavallı oğlan gerisin geri
gitmiş, imam soruyor oğlum n’oldu çocukta tek hece var: Ho… Hoo… Ho…
Hortlak diyecek ama dili
tutulmuş garibimin. Önce asabiye servisine alıyorlar, olmuyor, İstanbul’a Bakırköy’e
sevk ediyorlar. Meğerse kadını doğru dürüst kontrol bile etmeden ölü diye morga
koymuşlar, serin morgda ferahlayan kadın kendine gelmiş; taşta yatmak yerine
oturmuş, neredeyim diye bakınıp duruyor. Bunu duyan bizim çatlaklar
tutturuyorlar biz korkmazdık diye ve kendi aralarında anlaşıyorlar biz morga
gireceğiz diye. Bana geliyorlar bizi morga sok diye ama yok öyle dava…
Bir cuma günü ortopedi
servisinde rapor imzalatıyorum ve kestirme diye morgun olduğu koridordan acile
geçip oradan kendi birimime geçeceğim. Daha merdivenlerin başındayken GÜMMM! diye
bir ses hastaneyi sallıyor. Ardından tapur tupur koşma sesleri geliyor. Merdivenin
kalanını bir nefeste atlayıp koridora koşuyorum. Bazen bir mevta yakını
kabullenemeyip kırıp dökme eğilimine girebiliyor. Genelde de benim gibi ufak
tefek kızları buraya koyuyorlar ki, kırıp dökme olayı kısa kesilsin.
Koridora çıkınca acile
doğru koşan bizim zevzekleri görürken onlar da beni görüyor. Koşunun yönü
değişiyor. Hepsi hayvanat bahçesinden izinli salınmış goril gibiler, ben
aralarında cüce maymun gibi kalıyorum ya, korkuyorum biri üzerime basıp beni
ezecek diye.
Hepsinde aynı dehşet ifadesi...Ülen! Diyorum. Nettiniz lo?
İstisnasız bütün kafalar morga dönüyor. O anda fark ediyorum, içlerinden en
bıçkın geçinen Cihan ortalarda yok! Amanin demeye kalmıyor, hastane müdürü
tamir bakım şefiyle diğer koridordan sökün ediyor. Hah diyorum, bunlar batırdı,
müdür tüy dikecek. Korktuğum olmuyor, müdür bize şöyle bir bakıp gidiyor.
Bizimkiler bayılmanın
eşiğinde artık. Biri gerilime dayanamıyor ve kafasını koridor camında çıkartıp anıra anıra kusuyor. Cihan'ın nerede olduğuna dair bir fikrim var ve dua ediyorum yanılmış
olayım diye. Morgun kapısını açıyorum ve karşımızda aslan parçası Cihan!
Ellerini dua eder gibi kaldırmış, semazenler gibi dönüp duruyor. Bizi fark etmiyor bile. Fırıldak gibi döndüğünden yakalayıp dışarı çıkarmak için bir kaç hamle yapmak gerekiyor. Ben içeri girdiğim için diğer iki oğlana da cesaret geliyor ve Cihan'ı koltuk altlarından tutup koridora uçuruveriyorlar. İşin aslı biraz incelemeyle anlaşılıyor:
Morgda havalandırma penceresini tutan mandal bozulmuş, pencere aralıklı duruyor, morg kapısı sadece dışarıdan açılıp kapanıyor ve morgun içinde elektrik anahtarı yok.
Morgda havalandırma penceresini tutan mandal bozulmuş, pencere aralıklı duruyor, morg kapısı sadece dışarıdan açılıp kapanıyor ve morgun içinde elektrik anahtarı yok.
Bizim aslan yürekli Cihan'ımız işte bu durumdaki morgun kapısını açınca tam karşıdaki tamir bakım
deposunun açık penceresiyle aralıklı morg penceresi arasında cereyan oluşuyor
ve mevtaların üzerindeki çarşaflar uçuşmaya başlıyor, pencerenin aralıklı
olduğundan habersiz Cihan efem kendini kapıya doğru fırlatıyor ama Cihan'ın çarptığı kapı cereyanın da etkisiyle gümleyerek kapanıyor, bizimki de içeride
mahsur kalıyor.
Dua edecek ama korkudan
kıbleyi tutturamıyor, başlıyor ellerini açıp semazenler gibi dönelemeye. E,
dönerken elbet hiç değilse bir kere kıbleye denk gelecek ya… İşte kapıyı
açtığımda karşımızda bulduğumuz manzara buydu.
Bizim yürek yemişlerin hiç
birisi bir daha morgun bulunduğu koridora gitmeyi bırak, lafını bile
etmediler.
Keyifle ve gülerek okudum . her zamanki gibi :) ah okul yılları , ne hoş hatıralarla dolu ...
YanıtlaSilOkul yılları unutulumuyor ki :D
SilAy delisiniz ya! :) Malzeme çoktur sende. Şu imama da ayrı güldüm ha :) ❤
YanıtlaSilHem de zır deli. İmam harika ama :D
SilBen de sağlıkçı olarak bir çok anıya şahidim.Size de pek güldüm :)
YanıtlaSilSizin anıları da alalım bir ara :D
SilSizin kadar eğlenceli yazacak kadar kalemim kuvvetli değil ki :(
SilEminim mütevazılığından öyle diyorsun. Sen yaz, paylaş; okuyucu karar versin :D
SilGüldürük öykü değil mi? Hep yaz, ben gülmeyi çok severim. Doyasıya da gülüyorum okurken :))))))))))))
YanıtlaSilGülmekle ağlamak kardeş demişler ya; işte bazen ağlar çokça güleriz böyle :D
Sildönme olayında katılarak güldüm :)))
YanıtlaSilDua etmek için ille de kıble lazım adama, bulmak için de dönmek :D
SilGüzel ve Neseli anlatima harika yakıştırmalar..Teşekürler zevkle okudum.
YanıtlaSilNe harikasın sen okurken gözlerimden yaş geldi gülmekten Halil in kıbleyi bulamayıp dönüşüne koptum .Hayat sana da hep gülsün .
YanıtlaSilOlaydan bir süre sonra biz de gülmekten yerlere yatarak anlatıyorduk bu olayı :D
SilYazı zaten güzel ama ben şu koyduğun resimlere ayrı bir sempati duyuyorum :) Emeğine sağlık.
YanıtlaSilSevgi ve selam ile.
Beğenmene sevindim. Abartıyor muyum diye düşündüğüm oluyor bazen :D
SilKıblenin denk gelmesine çok güldüm. Demek o halde onu düşünebildi bravo :))
YanıtlaSilBaşka bir şey düşünememiştir ki hortlak var korkusundan :D
SilHahahaha,yiğitlik de bir yere kadar,bizde de anatomi dersinde kadavra odasına ilk girişte ayılıp bayılan çok olurdu da,zamanla alışırlardı.Belki Halil de bir kaç seferden sonra alışacaktı kim bilir 😜
YanıtlaSilAlışmak istemediğine kanaat etti zaar :D
SilHay Allah gülmekten karnıma ağrı girdi :)
YanıtlaSilÜniversitede ayrı güzeldi ama lise yılları gerçekten deli doluyduk. Belki de ondan demiş Cengiz Baba :) Hiç unutulur mu okul yılları :)))
Lise yılları bambaşka oluyor :D
Silçok güzel bi anıydı :DDDD
YanıtlaSilTeşekkürler :D
SilEvet ya lise yılları delilik ve saflıkları ne güzeldi,gülmenin tadını çıakarırdık vesselem.Ruh çağırma seans ve korkuları.
YanıtlaSilAşk ve hüzün ağlama seansları da olurdu arada.
çok güldüm yine hep güldür,sen de gül hep emi, (Dilek'ği Yazma diyecem merak da ediyomya ne yapacaz...?
Bir tane de ruh çağırma anım var :D Dilek de Semazen Halil de hayatın birer rengi. Bir veya iki bölüm sonra Dilek veda edecek :)
Siliki anı da film gibiiii diğerleri de çok şekeer bi deee nası iyi hatırlıyon yaa :)
YanıtlaSilBazı konularda fil hafızasına sahibim galiba :D
SilKeyifle okudum liseli yılları 😍😍😍
YanıtlaSilAnca yaşayanlar anlar :D
SilBenzer olayları yaşamadım ama çok duydum.. Ünv. de bi arkadaşın başına gelmişti. ölmüş sanıp morga koymuşlardı.. Neyseki uyandı da diri diri gömmediler :D Harbiden hastanelerde çalışılmaz.. Moral yüksek gidersin ordaki hastaları görünce moral bozulur.. Benim çoğu arkadaşlar hastanede staj yaptı ama ben tüpraş'ta yaptım.. Aman hastane benden uzak olsun ;)
YanıtlaSilYaaa, aslında ben de işe başladığım ilk ay ağlamaktan iş yapamıyordum; ama zamanla göre göre kanıksıyorsun galiba, ya da bakacağın yeri öğreniyorsun. Ama hakllısın, hastanelerde çalışmak zor :)
Silbaksana, zizsner sevdin mi. biliyon ya benim de elimde, iyi kitap de mi? baksana, sana bir de şu kitabı deyim. "yaratma cesareti-rollo may". bu kitabı okuyunca yazmaya karar verdim yaa işte bikaç yıl önce :) bir de şu kitap varmış çok önemli. okumadım ama ilk fırsatta okuycam. "sanatçının yolu-julia cameron" :)
YanıtlaSilAy, Zinsner orjinali de öyle mi bilmiyorum ama, oldukça akıcı, severek ve notlar alarak okuyorum. Ayrıca diğer önerilerini de en kısa zamanda edineceğim. Önerilerin benim için değerli, teşekkür ederim.
SilLise anıları ne güzel yaa hep özlenecekler :) Ayy bir kere yanlışlıkla morga girmiştim o geldi aklıma :)
YanıtlaSil:) Lise anıları özlenmez mi?
YanıtlaSilHeyy Merhaba seni Mimledim bloguma bakarsan iyi edersin :)
YanıtlaSilGeliyorum geliyorum, bekle:D
YanıtlaSil