25 Mayıs 2019 Cumartesi

KURTARINIZ BENİ


Geçen yazımda Ahkâm beyin hastane macerası vardı. Bu kez şükür hastane macerası yok. Onun yerine bahçe debelenmeleri var. Eski dostlar bilirler, benim evlere şenlik kociş İkram Bey bahçe tarla işlerini çok sever, beni de peşinde sürükler. Sürükler diyorum çünkü zevk için yapılan bahçe işini geçer ve yeterli ekipman olmadığı için eziyete yakın hal alır bizim işler. Ekipman almaya değmeyecek kadar küçük bahçe ama elle çalışılamayacak kadar da büyük… Alın size minik bir paradoks…
Bazı işleri para ile bazılarını ahbaplık hatırına yaptırıyoruz ama erikler kirazlar oldu mu salkım saçak bahçedeyiz. Aşçı, malzemeci, saka, toplanan ürünü satışa hazırlayan eleman olarak ben, merdiven yöneticisi İkram Bey, simultane Kepçe ve her şeye maydanoz Fırtına. Ekip süper, süper de işler beklendiği gibi gitmiyor. Bahçeye gitmeden bir gün önce İkram beye yalvarıyorum bak Kepçe de Fırtına da hasta, yardım edemezler, yazıktır diyorum ama ille de çağır bizi dediler çağırmazsam kızarlar cevabını alıyorum.
Önce Fırtına fırtınalığını gösteriyor. Hazırladığım kahvaltıyı beğenmiyor, kâğıt bardakta su içmeyi beğenmiyor, ekmeği beğenmiyor, milletin havada kaptığı zeytinli açmalarımı beğenmiyor, İkram beyin yeni yaptırdığı merdivenleri, yeni aldığı sepetleri beğenmiyor, İkram beyin ağaca merdiven dayamasını beğenmiyor… Hiçbir şeyi beğenmiyor. Bu şekilde neredeyse akşam etmişiz, tepemizden geçen eğitim uçağına söylenmeye başlayınca sabrımın son kırıntıları da bitiyor. Ellerimi belime dayayıp tepemizde her şeyden habersiz eğitimini yapan pilota:
“Heeey! Sen kimden izin aldın bizim bahçenin üzerinden uçuyorsun bakayım? Bak
Fırtına rahatsız oluyor, eğitimini git başka yerde yap!” diye bağırıyorum. Fırtına sırıtarak:
“He şimdi duydu seni!”
“Madem bizi duymuyor deminden beri sen ne diye söylenip duruyorsun o halde?” (cırcırböceği efekti alayım)
Fırtına biraz ağzı bozuk biridir. Hele de birine kızmışsa, ondan her bahsedişinde bir küfür ekler cümlesine. Yine birinden bahsediyor, bol küfürlü. Onun her küfüründen sonra Kepçe:
“Tövbe estağfurullah! Tövbe tövbe! Allahım sen affet!” diye dualar ediyor.
Sonunda dayanamıyorum:
“Yaaa Fırtına, biraz daha küfretsene!”
“….”
“Cidden, biraz daha küfret!”
“Niye?”
“Sayende Kepçe az sonra uçacak. Az kaldı, ha gayret!”
“O uçacak diye ben cehenneme mi gireyim?”
Bir Adet İkram Bey :)
“Bak, görüyor musun? İşe yarıyacağı zaman nasıl da cennet cehennem diyor. Sabahtan beri küfürlerinle kafamızı şişirirken cehennem yok muydu?”
Kociş altı kardeşin en küçüğü. Rahmetlik kayınvalide nasıl malzeme kullandıysa çocuklarını yaparken dördü defolu olmuş… dördü de astımlı, ikisi koahla boğuşuyor. Biri hastaneyi mesken tutan Ahkâm Bey, Diğeri Fırtına. Doktor ottan ahırdan uzak dur diyor ama Fırtına dinler mi? Bahçede bir sepet erik topluyor, yarım saat yatıyor, yarım sepet  topluyor kırk dakika yatıyor. Kepçe desen üşütmüş, öksürük aksırık, kilimi serdi yatıyor. İkram bey telefonda arkadaşıyla konuşurken “bu işlerin kurduyum ben” diye bir cümle kuruyor. İkram bey telefonu kapatıyor ben ağzımı açıyorum:
“Dokunmayın kurdaaa, işçileri heep hurdaaa.”  Kepçenin de Fırtınanın da sesleri kesiliyor.
Hurdaları… yok Kepçeyle Fırtınayı köye evlerine bırakıp kendi evimize dönüyoruz. Myna bize sofra hazırlama derdinde, Ejderha ise twitterden bir gönderiyi bana gösterme çabasında. Gönderide:
Ölmüşümdür
Yakınlarım:
“O şimdi melek oldu cennetten bizi izliyor…”
O sırada ben: ve ateşin içinden çıkmaya çalışan bir insan videosu var.
Gülüyoruz, yemekten sonra Ejderha almış Din kültürü kitabını eline, diğer elinde telefon bir şeylere bakıp gülüyor.  Çay servisi yapmasını söylüyorum:
“Din kültüründen sınavım var yarın, çalışıyorum, beni rahat bırakın.” Deyince tüm yorgunluğuma rağmen ben yapıyorum çay servisini. Beş dakika sonra Ejderha telefonundan açtığı bir şarkıya yüksek sesle eşlik etmeye başlıyor, ben:
“Ejderhacım, şimdi paçalardan alev alacaksın!” deyince önce paçalarına sonra yüzüme bakıyor, kocaman kulaklıkları takmış telefonundan haberleri izleyen ve onca laf içinden bir tek “alev”i yakalayan İkram bey:
“Merdiven boşluğunda yangın tüpleri var, sana nasıl kullanılacağını öğretmiştim Calimero…” deyince küçük bir kriz yaşanıyor; canım kriz dediysek gülme krizi.
Elif… Küçük, kara kızım Elif… Ben bahçedeyken Myna bakıyor fıstığıma. Kendisi de fıstık kadar bir şey zaten. Ama Myna’yı fena korkutmuş. Bezini değiştirmek için açınca kırmızı kırmızı kaka dolu bezi görünce Myna’nın aklı gitmiş, çocuğun kanaması mı var diye. Beze dikkatle bakınca kırmızı şeylerin vişne olduğunu görmüş, ama küçük çapta bir kalp krizi geçirmesini engellememiş vişneler. Myna elinde kirli çocuk bezi, beni arıyor:
"Anne, Elif'in bezini ne yapayım?"
"Sakla kızım, çeyizine koyarsın."
"Sana soranda kabahat!"
"Beğenmediysen Elif'in anasına ver, o Elif'in çeyizine koyar!"
Bizim bahçeden getirdiğimiz kirazlardan bir tabak koymuş Fıstığın önüne.  Önce kirazları bir seyretmiş, sonra sevinç sesleri olduğunu tahmin ettiğimiz sesler çıkararak tabağın üzerine eğilebildiği kadar eğilip yemeye başlamış. Myna telefonda diyor ki:
“Anne, kirazın birini ağzına koyuyor, sapını koparmaya fırsat olmadan öbürünü alıyor tabaktan. Kaç kere sapın yarısını zor yakalayıp çektim ağzından. Haaa  ha haa ha ha! Anne görmen lâzım. Kiraz tabağına eğilmişti ya, sokaktan çocuk sesleri geldi,
Elif' :)
bizimki mirket!” Fıstık tanesi, çocuk seslerini duyunca şaşkınlıkla dikilip etrafı dinlemeye başlamış. Tıpkı mirketler gibi.
Yağmur yağdığı için bahçeye gitmemişiz, hepimiz oruçluyuz, İkram Bey bir arkadaşından iki yüz litrelik bir akvaryum almış kapıya dayanmış. bana mütemadiyen "Çiçek doldurdun evi, astımım var, nem beni etkiliyor" diyor. polenden şikayet edemiyor çünkü evde açan çiçek yok, hep yaprak, dal. yirmibeş litrelik akvaryumu evden göndermeye çalışırken nem yapıyor diye koca akvaryumu karşımda bulunca susuyorum, konuşsam kalp kıracağım. ama İkram bey arkadaşının yanında aranıyor:
"N'oldu? Sesin çıkmıyor hatun?"
"Sen işine bak. ben şu anda orucumu iç sesimle zedelemekle meşgulüm." 
Bunlar birkaç gün içinde aklımda kalanlardı. Yazı paylaşmadığım uzun zamanda sadece kitap okuyup hasta bakmadım. Filmler de izledim.
Cloud atlas
Sarhoş atlar zamanı
Kaplumbağalar da uçar
Pather Panchali (1955)
Human (2015 yazarsanız daha kolay bulunuyor)
Tohum anlatılmayan öykü
Ulysses’ Gaze (Tekrar izledim)
Forgotten (Kore yapımı film)
Confidential Assigment
The Swindlers
Rudderless film ve belgesellerini izledim. Özellikle Tohum ve human çok etkiledi beni.




Yaşadığım deneyimlerden sonra hayatı ti’ye almayı alışkanlık haline getiren, öğrendiğimden beri okumayı, lisedeki edebiyat öğretmenimin telkinlerinden sonra yazmayı hayatımın bir parçası yapmayı görev edinmiş bir faniyim.
BENZER YAYINLAR

10 yorum:

  1. Allah iyiliğinizi versin, sabah sabah çok güldüm güldürdünüz beni :)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gülelim güldürelim efendim :D Hep uzaktaki yavru kuşlara dertlenecek değiliz ya. Zaten yaz tatili kapıda. Uzakta yakında kim varsa dökülürler yakında inşaallah :DDD

      Sil
  2. ha haaa ha haaaa sizin aileeee ha haaaa :) ay senin işin zor yaaa valla :) ikram beyin ve herkesin arkasını topluyon seeen :) ama kredisini havasını ikram bey sürüyo ha haaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. He ya! Cereme benim alkış İkram beyin. Neyse iç sesimle oruç zedelemiycem bu gün :DDD

      Sil
  3. Çok komik bir yazı olmuş teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Ben şu Fırtınayı da, onun bu laf sokmalarını da... Neys yaşı benden büyüktür bir şey demeyeyim:)) Kağıt bardağa laf atmak nedir? Allah sabır versin sana. Zor iş..

    YanıtlaSil
  5. :DDD Amin... Sabır bizim ekmeğimiz zaten :)))

    YanıtlaSil
  6. Çok güldümm :) Bahçeyle toprakla uğraşmayı bende çok severim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kararında olunca zevkli de bizimki biraz sınırları zorluyor sanki :DDD

      Sil